7 Temmuz 2013 Pazar

Budapeşte

"Tuna'nın İncisi" ve "Doğunun Paris'i" olarak adlandırılan, nehrin iki yakasına Buda ve Peşte olarak ayrılmış şehir, Macaristan'ın başkenti Budapeşte! 2013 Avrupa turumuzun son durağı. Fethedildikten sonra 160 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalan şehirde 100 ün üzerinde cami, türbeler, hamamlar gibi birçok mimarı yapı varmış, fakat zamanla bunların çok az bir kısmı bugüne ulaşmış. Bir buçuk asır kadar Türklüğü yaşamış bir şehir.


Otelimizin ters bir konumda olmasından olabilir ama ulaşım konusunda Viyana ya da Prag kadar kolay değildi. Yine diğer şehirlerde olduğu gibi saatlik, günlük, 3 günlük gibi bir bilet sistemi var ama burada kontrollere rastladık (diğer şehirlerde rastlamamıştık). Ulaşım konusunda ayrıca bizde eskiden kullanılan Ikarus otobüslerin memleketi burası, burada halen kullanılmaya devam ediyor, hatta treleybüs olarak kullanılan versiyonunu da görebilirsiniz.





İlk durağımız Kale Tepesi, burada Kraliyet Sarayı, Matyas Klisesi ve Balıkçılar Burcu bulunmaktadır. Avrupa birliğinden alınan fonlarla şehrin yapıları restore ediliyor, bu nedenle yeni inşa edilmiş gibi duruyorlar :)



Matyas kilisesi, kilise olarak inşa edilmiş fakat şehir Osmanlı hakimiyetine girdikten sonra cami oalrak kullanılmaya başlanmış ve adı da Fethiye cami olarak değiştirilmiş. Bugün yine kilise olarak faaliyette.

Matyas Kilisesi
Matyas Kilisesi



Balıkçılar Burcu bu yapı da yine ilk günkü haliyle Tuna kıyılarında boy göstermekte. Hemen arkasındaki yapı da yanlış hatırlamıyorsam Hilton otel.

Balıkçılar Burcu
Kale Tepesinin manzarası gerçekten eşsiz, şehri panoramik fotoğraflayabileceğiniz bir konumda. Hemen karşınızda da devasa parlamento binasını görebilirsiniz.




Budapeşte aydınlatma konusunda çok başarılı, yanılmıyorsam bu konuda ödül bile almış. Köprülerin ve diğer önemli yapıların gece aydınlatmaları çok başarılı. Gece çekimlerinde tripod yoktu maalesef, olsaydı çok daha iyi çalışmalar çıkabilirdi :)

Kale Tepesi
Central Synagogue Avrupanın en büyük sinagogu, içini görme fırsatımız olmadı ama internetten gördüğüm kadarıyla vakit varsa görülmesi gereken yerlerden. 

Central Synagogue
Kahramanlar Meydanı yine önemli noktalardan biri, buranın bir diğer adı da Milenyum Meydanı. Tarihte önemli yere sahip olan birçok kral, din ve devlet adamının heykeli bulunuyor. Ayrıca meydanın çevresinde de birçok müze ve galeri bulabilirsiniz.

Kahramanlar Meydanı






Kraliyet Sarayı ve Zincir Köprüsü aydınlatma konusunda son derece başarılı yapılar, gün içerisinde fotoğraflama fırsatımız olmadı ama gece eminim daha iyi görünüyordur. Zincir köprüsü ile ilgili rivayete göre, köprünün mimarı çalışmasına o kadar güveniyormuş ki kusursuz bir eser olduğu konusunda iddialıymış, köprünün girişinde iki adet aslan heykeli bulunmaktadır, ufak bir kız ağzı açık olan bu heykellerin dillerinin olmadığını fark etmiş bunun üzerine mimar Tuna Nehri'ne atlayarak intihar etmiş.




Margaret Adası tuna nehrin ortasında iki ucundan köprü ile bağlı bir ada. İçerisinde yürüyüş yapabileceğiniz yollar, tarihi yapılar, spor salonları, hatta kümes hayvanlarının olduğu bir bölüm dahi var. Bir Macar kralı kızını korumak için bu adaya göndermiştir, kızı Margaret tüm hayatı boyunca burada bir manastırda yaşamıştır.





Yaşam tarzı olarak genellikle küçük evlerde oturuyor insanlar, örneğin bu gördüğünüz blokta yaklaşık 1.500 daire bulunmakta. Bu nedenle insanlar bizdeki gibi birbirlerinin evlerinde değil dışarıda toplanıyorlarmış. Hatta bizde masaya açılan adisyon burada kişiye uygulanıyor, herkes kendi kısmını ödüyor (Alman hesabı dediğimiz olay tam manasıyla uygulanıyor :)).



Estergon Kalesi turumuz için yola çıktık, kaleye gelmeden hemen önce Suzuki'nin fabrikasını geçiyorsunuz. Biz bir liman tahsis edemediğimiz için adamlar fabrikasını buraya kurmuş rehberimizin anlattığına göre. Kaleye geçmeden önce karşıdan fotoğraflamak için köprü ile Slovakya tarafına geçiyoruz. AB ülkesi oldukları için sorgusuz sualsiz iki ülke arasında geçiş yapabiliyorsunuz.




Kaleye geçerken Barış Manço'dan "Estergon Kalesi" ile ulaştık, rehberimiz içeride Allah Allah nağrası atmamamız için bizi kesin olarak uyardı, sanırım Macarlar bu konuda hala bize tepkili:) Kaleden çok birşey kalmamış geri maalesef, içerisindeki tarih müzesinde birkaç savaş malzemesi görebilirsiniz. Görülmesi gereken kalenin manzarası ve Tuna Nehri kıyısındaki duruşu.


Kalenin alt tarafında Osmanlıdan kalma minaresinin yarısı yıkılmış bir cami görebilirsiniz,


Estergon Bazilikası devasa yapısıyla kalenin girişinde bulunuyor, içerisinde dünyanın orgu bulunuyor, iç detay işçiliği ile de son derece görülmeye değer. 




Yemek konusuna Macaristan domuz eti yemeyenlerin biraz zorlanacağı bir yer. Not olarak söylemeliyim ki bizdeki Macar salamıyla oradaki tamamen ayrı, orjinalinde domuz ve at eti varmış sanırım :). Estergon turuna katılırsanız turların genelde yemek için götürdüğü yer aynı. Gittiğiniz mekanın işletmecisi orada yaşayan bir Türk, sizi kral ve kraliçe gibi hazırlıyorlar (bunu duyduğumda büyük beklenti içindeydik ama bildiğimiz Mc Donalds kağıt tacından getirdiler :))




Bölgede avcılık yaygın, bu nedenle yemeklerde de av hayvanları kullanılıyor. İlk defa denediğim kremalı ceylan çorbası hiç fena değildi, ana yemek olarak geyik eti ve hindi tandır geliyor, tercihim hindiden yanaydı ama şunu net söyleyebilirim hiç bu kadar lezzetli tandır yemedim. Garnitür olarak gelen közlenmiş patates de son derece başarılıydı. Tabi et yemeyenler için vejetaryen tabağı da vardı, alttaki tabaktan Burçin son derece memnun kaldı :)
 



Budapeşte sayfamızın da burada sonuna geldik, başka tecrübelerde görüşmek üzere :)

Budapeşte gezi notları, budapeşte yemek, buda ve peşte, Kamil Gelgeç, Burçin Gelgeç, Budapeşte gezisi, Budapeşte metro hattı, Budapeşte ulaşım, Budapeşte Estergon Kalesi


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder